Zoka’nomi…

0
591

Ekonomi fena gidiyor.

Kimsenin yüzü gülmüyor ki anlayın o kadar fena gidiyor…

Artık gündüz gündüz karar almalar, politika yapmalar bitti, gece gece, gecenin bir köründe alınan ekonomik kararlarla ekonomi yolu aydınlatılmaya çalışılıyor.

Akşamın köründe “Resmi Gazete” kuyruğunda tüm millet.

Kim atandı, kim sistemdışı, hangi arsaya acil kamulaştırma, hangi kıyı şeridine, hangi ormana maden arama izni vs hepsi bu haberlerde.

Gece yolculuğu yapanlar bilir, tavşanlar, tilkiler, kurtlar, kuzular, doğadaki bilimum diğer canlılar araçların farına bakar, bakarak kitlenir…

Eğer kitlenir de bakakalırsa mafiş…

Ruhuna Fatiha…

Ama bakıp da kaçarsa yaşar…

“Yaşamak bir umuttur” işte o’nun için müthiş bir felsefi olgudur.

Bir umuttur deyip işe başlayanlar dün…

Daha dün arpa, buğday taban fiyatı açıklandı, çiftçi tarlasına buğdayını biçmeye gidecekti ki…

Aynı akşam traktörünün mazotu litrede 4 lira birden arttı.

Fındığın birim fiyatı öyle bir şaşaa ile açıklandı ki, tam üretici “ahanda iş bu fiyat” derken, o fiyata ne alan oldu ne de bakan.

Fındıkçıyı fındık tüccarına emanet etti sistem vesselam…

Açıklanan fiyat piyasada tavan dahi olmadı, çöktü üreticinin üzerine artan dolar karşısında…

Üzümü dalından koparmaya fırsat dahi bulamadı üzümcü. Nasıl koparsın ki? O fiyata üzümü dalından toplamak bile zarar.

Velhasıl alkol oldu üzüm dalında üreticisini keder sarhoşu yaptı iyi mi?

Yav bir ülke düşünün, sabah evden çıkıp markete koşarak giden yürüyerek gidenden daha avantajlı olabiliyor…

Sabah markete girip aldığınız bir kilo domatesi, akşam eve dönerken aynı fiyata alma şansınızın olmadığı bir dönemdeyiz.

Veya marketten sabah aldınız aldınız. Akşama boş raflara bakar bakar ağlarsınız…

Emeklilerin, çalışanlar mavi-beyaz yakalıların hiç bu kadar şikayet ettiği bir dönem hatırlamıyorum.

Ama emeksizler çok memnun.

Bedavadan yaşayanlar, kendisini beleşçiliğe alıştıranlar, birilerinin sırtından geçinenler, müteahhitler, devletten ihale alanlar, bir iş yapıp dört beş yerden maaş alanlar çok memnun…

Düşünün ki, bu ülke için emeğini, bedenini, aklını, fikrini vermiş ülkemin nimetleriyle yetişmiş nitelikli iş gücü, ülkemde bulamadığı işi, aşı, huzuru, rahatı ve refahı Avrupa’da arar hale gelmiş, gitmek istediği ülkenin “iş ilanlarına” bakar olmuş…

Mesela, ülkemize gelip de çalışma şansı bulan yaklaşık beş bin yabancı uyruklu doktor artık Türk halkının emrinde ya…

Bizden de beş bin doktora söylenen “git öte”…

Mühendise öyle, hemşireye öyle, öğrenciye öyle…

Erasmusla giden gelmiyor,

“Folklor ekibi”, “bando ekibi” hizmet pasaportunu kapan, Avrupa’da işini ayarlayan hemen her kişi yurt dışına çıkar çıkmaz demir atıp kalıyor oralarda…

Ama Allah için pasaportu da geri yolluyorlar bak haklarını yemeyelim…

İstanbul’da “parayı verdi düdüğü çaldı” misali metrobüs, otobüs, yollar, dükkanlar, apartmanlar neredeyse full of yabancı…

Nerdeyse biz yabancı olduk onlar yerli.

Hukuk kaf dağının ardına saklanmış…

Çocuklarımız açlıkla, yoklukla sınanıyor…

Aziz Nesin’in dediği gibi “Yaşar, Ne yaşar ne yaşamaz” haldeyiz…

Deliryum hali…

Çılgının biri müthiş fırtınalı bir havada denize açılmış.

Köleleri çığlık atmaya başlayınca yatıştırmak için kendilerine seslenmiş: “merak etmeyin, yazdım, vasiyetimde hepinizi özgür bırakacağımı!”

O misal tüm siyasal parti programlarını okur olduk…

Ey milletim,

Mutlu muyuz?

Nasıl gidiyor işler!

CEVAP VER

Lütfen yorum alanını boş bırakmayın
Lütfen adınızı belirtiniz