YAVAŞLA…

0
295

Temel otobanda arabanın gaz pedalını köklemiş gidiyor…

Bakmış hemen sağında bir tabela: 

–”YAVAŞLA 80 km.”

Temel hemen kendine gelmiş, çeki düzene girmiş, hızını indirmiş… 

Aaa, o da ne?

Az sonra bir tabela daha:

-“YAVAŞLA 60 km.

Temel hemen fren pedalına biraz daha basıp hızını 60’a indirmiş…

Sağda-solda radar arayan gözlerle, çevreyi keserekten ilerlerken, yeniden bir tabela daha;

–”YAVAŞLA 40 km,

–”YAVAŞLA 15 km,

Seçim yaklaşıyor…

Yaklaştı mı seçim memlekette o koskoca “bürokrasi” gemisi birden basıverir firene, hızını azaltır, çevresine, sağına-soluna, önüne arkasına, yukarı-aşağı bakıverir…

Çıt çıkmaz koca vücuttan, eski sivrilikler, fırça telli sözler, zıt gidişler, terso duruşlar, o yokuş yukarı sürüşler, mobing, anlamlı bakışlar, sıkılmış yumruklar, hüthütler…

Fıss… 

Ya iktidar giderse?

Düşünün, çanak antenden uydu yayınını izliyorsunuz…

Rüzgâr, fırtına, kar- yağmur falan an gelir o koca çanak anten uyduyla arasındaki istikameti kaybeder, kum taneleri ekranda seyrettiğiniz sahnelerin içinde kaynamaya başlar, ses-görüntü bir gelir bir gider, “parılparıl-şırılşırıl” seyrettiğiniz televizyon “hışırtı-cızırtı” içinde, siz nefes nefese, elinizde kumanda kalıverirsiniz…

O alıştığınız akış bozulmuş, akşam akşam “büyülü kutu” susmuştur…

Uyusan uyuyamazsın, konuşmak istesen konuşacak insan bulamazsın, nerde o eski ev halleri,  komşuluklar, arkadaşlıklar, kahvehaneler…

Herkes kendi tavasında…

Saatler geçmez olur, yatak odasının yolu bir uzar ki sorma gitsin…

Sanırsınız çölde bedeviler sizi kovalıyor…

Gümbür gümbür yemek yemece, yarım kalmış tamir işlerini bitirmece, ev halkıyla yarım kalmış kavga-dövüş işlerini hallederek,

Denize attığınız oltanın misinasını çekercesine,

Gecenin ipini çekersiniz…

Tabii ertesi gün hemen uyducu arama, ara ki bula ki, soykası çıkasıca…

Böyledir işte seçim halleri bizim ellerde… 

Yeniden konumlanma, “yenidurum” uydusunun frekansını arama da bürokrasi hazretleri…

Bizim buralarda…

Ne’olcak bizim halimiz?

Enflasyon roket olmuş, Ay’a bayrağı dikmiş bile.

Bir tarafta çok zenginler, bir tarafta sel-sefil, ay’başı-ay’sonu diye diye yaşama tutunmaya çalışanlar…

Hayat, zenginin de fakirinde ömründen aynı zamanı çalıyor,törpülüyor hayatı…

Orta direği söylemeye gerek yok…

Onlar zaten yoklar…

Ha, unutmadan…

Temel, bizim temel arabada, yolun en sağından tıngır mıngır giderken, aynı zamanda da neyle karşılaşacağını da bilmiyor, meraktan çatlıyor,

Uflayıp, puflayıp, kaymak gibi asfalt yolda, tıngır mıngır yol alırken,

Bir süre sonra bir tabela daha…

YAVAŞLA’YA HOŞGELDİNİZ…

Seçim işleri böyledir işte bizim ellerde,

Sıkın dişinizi, az kaldı…

CEVAP VER

Lütfen yorum alanını boş bırakmayın
Lütfen adınızı belirtiniz