TWEETER

0
1037

Dünya artık bir klavye kadar uzak/yakın…

Çok uzak geçmişte değil. Hatırlarım.

Yıl 1983 İstanbul.

Apartmanımızdaki telefon kutusunda boş hat yoktu.

Ama yan komşumuz İbrahim Bey’de iki telefon vardı.

Hanımının üzerine bir, kalp hastası olduğu için kendisinin üzerine bir.

Bizim aile sağlıklı olduğundan telefon alamamıştık. Bizi arayacaklar, bin bir sıkılganlık ve utangaçlıkla İbrahim Amcaları arardı önce o tarihlerde.

Eğer İbrahim amcalar evdeyse, saat de uygunsa, biz de bin bir sıkılganlık, minnet ve şükran duygularımızla telefona gider konuşurduk.

Komşuluk hakkı işte.

Aslında İbrahim Amca erken başvurmuş, apartmanın telefon kutusunda bizim hakkımız olan klemensi yani hakkımızı bizden önce “başvurarak” gasp etmiş, sonrasında da “hasta torpilinden” hüpletmişti.

Bizim ise “aman İbrahim amca üzülmesin, ayıp olur bak şimdi komşumuz yani”  falan diyerekten ve kendimizi de içten içe yiyerekten sesimiz çıkmıyordu.

Neyse bugünlere geldik şükürler olsun. Şimdi her odamızda, sağ ve sol ceplerimizde hatta arka popo cebimize iliştirdiğimiz telefonlarımız var bugün…

Dün telefon kablolarına bağlı sesli iletişim, kablosuz, sesiyle, görüntüsüyle capcanlı görüntülü iletişime döndü.

Bu da yetmedi, gazetecilik, habercilik, iletişim hat değiştirdi. Artık iletişim sadece iletişim olmaktan çıktı pek çok amaç ve hedefe, ihtiyaçlara ve tabii çokça da kapitalist amaçlara yönelik hızla evirildi.

Basılı yayıncılık artık can çekişiyor. Habercilik ise, elimizdeki kameralı telefonlarla hemen tabana yayıldı. Bir olay mı var, bas-çek ve yayınla…

Ne mutlu bize.

Sonuç olarak iletişim sadece iletişim değil o bildiğimiz.

Örnek mi Tweeter.

Tweeter dünyasında “havalar” nasıl?

Son zamanlarda dolaşır, bilgi alır-paylaşır olmakla gördüğüm odur ki;  Tweeter mecrası hakikaten etkileyici hatta müthiş bir dünya. Bireyler medya, fikir, haber, politika, reklam vs. pek çok yazı-çizi-resim sanal âlemde biri-birleriyle ve bunu gören “binlerle” paylaşılıyor. Kişilerin bağımsız, parasız kendi fikirlerini bölesine büyük bir mecrada gündeme getirebilir olmasını son derece önemsiyorum.

Bu çok önemli bir benlik yaratıyor ve aynı zamanda bir güç ve fırsat.

Atılan Tweetler görücüye çıkıyor, beğeniliyor veya “ben beğendim tüm takipçilerim de bundan haberdar olsun” diye re-tweet edilerek daha genişçe bir kitleye saniyeler içinde yayılabiliyor.

Tweeter mecrasında çok sıkı-fıkı, iç-içe, sıcak, atışmalı-sataşmalı müthiş bir hararet ve hareket var.

Bu mecrada, pek çok kıyıda köşede kalmış nice yeteneklerin de ortaya çıktığı görülüyor.

Kullanıcılar tarafından paylaşılan içeriklerin yerelden genele tüm dünyaya süratle yayılması, yerelin hatta dünyanın gündemin bir anda bu ufacık bir tweet ile şekillenebilme ihtimali müthiş.

Sesinizi duyurabilmeniz için Takipçi sayınız önemli.

Bu mecra aslında toplumsal yapılanmanın da bir prototipi. Her çeşit var yani ne ararsan.

Tabii bir de bu mecraların tanınmışları var. Ben Tweeter ağaları diyorum bu arkadaşlara.

Normal yaşam içinde de aynı davranışı sergiliyor “AĞALAR”.

Bu arkadaşlar bugüne kadar kazanmış oldukları konumu, şan ve şöhreti kullanarak doğal olarak gündemdeler.

Bu “AĞALAR”’IN binlerce de takipçileri var.

Bu “AĞALARIN” pek çoğu “havada uçan leylek” misali, tweetleri gelince atıyor tweeti.

Tek taraflı. Varım diyor, buradayım diyor, sizin için atıyorum diyor, beni unutmayın canlarım diyor…

Ağa tweet ediyor…

Tweetledi…

Bakıyorum binlerce kalp işareti, re-tweet…

Ortalık yıkılıyor.

Siz tweet deyin ben karpuz.

Karpuzun iyisi nasıl anlaşılırsa o misal, elliyorum, kokluyorum yok.

Haydaaa… Sonra kendimden korkuyorum. Acaba diyorum hani ben mi anlamıyorum.

Sonra aklım başıma geldi, yav dedim, bunlar Ağa oğlu Ağa. Onların tweetinde boncuk var.

Ya senin kinde ne var?

Bu Ağalar fena fenomen. Müthiş ünlü gazeteci, bilmem nerede yönetici, hoca, bilim adamı, sanatçı, iş adamı…

Ama onlar sadece atıcı, tweet atıcısı.

Biz “diğer” tweet kullanıcıları ise “tweet tutucusu” olarak görevimiz şakşak, re-tweet ve beğenici.

Peki ya biz olmasak…

Öyle ya, biz olmasak onlar nasıl takipçi rekoru kırarlar.

Tweet yazıyorsun “Ağaya”, “ağa” dönüp tenezzül edip sana iki kelam yazmıyor bile.

Her akşam bir TV de açık oturumda, söyleşide…

Halkın içine düşüp gram ıslanmadan, nemalanmadan yola devam bu ağalar. Artık ihtiyacı yok ki sana, bana, ona, buna…

Zaten “ne atarsa” “yakalayan” bir grup da var hani…

Ağalar öyle olunca diğer biz “kakılmış” halk kesimi ise, “bu mecrada sorunları dile getirelim, toplanalım, sesimiz çıksın, hakkımızı arayalım” falan diyoruz ya…

Yazıyoruz ya…

En fazla 30 kez okunma, 2 re-tweet, 5 beğeni…

Ama yazdığımıa sorun bizim sorunumuz.

Mesela, “vergi adaleti sağlanmalı, kredi kartsız satış olmamalı” diyen, “E5 karayolu akşam vakti korku tüneli gibi, can güvenliği yok insanların önlem alın” diyen, “vergi tabana yayılmalı, herkes kazancıyla orantılı vergi vermeli” tarzı Tweetler…

Belki birkaç beğeni, re-tweet falan ancak almıştır.

Haklı olarak bu durumu sorgulamak gerektiğine inanıyorum.

Geçenlerde çok sevdiğim bir gazeteci benim çocuğumun yaşadığı sorunla aynı bir sorun yaşadı, tweet attı, ben dahil binlerce kişi re-tweet ve beğeni ile onu destekledik.

Hâlbuki çocuğumla ilgili yaşadığım bir sorunu kendisine aylar önce mail atmış ancak mailime cevap bile alamamıştım.

Yani mayına o da bastı…

Mesela Milli Eğitim Bakanına da birçok tweet attım, Bakanlık Personel İşlerine hakeza, ilgilisine dilekçeler, başvurular…

Bir tek cevap yok.

Eee, biz tweet toplayıcılar oldukça, tweet atan tweet ağalarımız da çok olur.

Okuduğum ve sevdiğim bir anıdır.

Hikmet Şimşek, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile bir konser hazırlığı içindeymiş.

Konsere hazırlanmak için yeterli prova yapılamamış.

Yapılan çalışmaları da yeterli görmemiş büyük usta.

Hikmet ŞİMŞEK son prova sırasında bir ara çok bunalmış ve umutsuzlukla:

– Çıkmayacak bu program, eserler oturmadı, pişmedi…

Diye dert yanınca, Viyolacı Turgut ÇALGAN seslenmiş:

– Pişmesine pişer ama Hikmet’çiğim, düdüklü tencerede pişer…

Öyle işte.

Bu işler de ancak toplumsal kültürümüzle, karşılıklı sevgi ve saygıyla ve dahi farkındalıkla pişecek.

Hayırlı işler…

CEVAP VER

Lütfen yorum alanını boş bırakmayın
Lütfen adınızı belirtiniz