
Dünden evvelki gün “millet masası” sonunda yumurtalarını vermeye başladı…
İçimizde bir umut, ya bismillah diyerek ilgiyle izledik, dikkatle dinledik, notlarımızı aldık.
Titiz bir çalışmanın ürünü olduğu açık.
İnsan bu çağda, bu kadar zor yaşam şartları altında çoğu zaman kendi gölgesiyle kavga ediyor, kendiyle geçinemiyor ama 6’lı masa’dan umut bekliyor.
Pürüzsüz umut…
Yok böyle bir şey zaten. Eğer aynı şeyleri söyleyeceklerse zaten modern dünyanın siyasal tecrübesinin ayrılmaz bir parçası olan ideolojileri terk edelim, siyaset dükkanını kapatalım.
Halen anlatılamayan, “halk için değil rant için yapılır hale gelen ülkem siyasal sistemini, kuruluş ayarlarına tekrar getirmek, siyasi rekabeti kuralları ve etik ilkeleri belirlenmiş bir kulvara yeniden çekmek” için bir taban hazırlamak olduğudur 6’lı masanın görevi.
Bu nedenle asgari müşterekte bile olsa 6’lı masanın sonunda “millet masası” ismini alması, ortak bir metinde “anlaştıklarını açıklaması” önemli, son derece önemli…
İnanın bu, bitkisel hayata girmeden öndeki son umut…
Herkes bu seçimlerde Cumhurbaşkanı’nı seçiyoruz zannediyor.
Yok kardeşim yok öyle değil.
Bu seçimde laik, Atatürkçü cumhuriyeti karşıtlarının kurmak istediği “kendinden menkul” düzene karşı oy kullanacağız.
Onun içindir ki, bu seçimde tabelada yazılı adaylar değil ideolojiler yarışacak…
Sırat köprüsünden aşağı mı düşeceğiz yoksa karşıya salimen geçebilecek miyiz?
Seçimin sonucunda göreceğiz.
İktidarın karnesi çok kırık…
Ama, o iktidara gelinceye kadar bizi yönetmiş iktidarların da, “aklın”da karnesi çok kırık.
Geçmişte öyle veya böyle “demokrasi çarkı” bir şekilde dönüyordu.
Liderler televizyon ekranlarına çıkıp tartışıyordu, mahkemeler bu kadar tartışma konusu değildi, siyaset bir şekilde kendi mecrasında işliyordu, sistemde bir kural ve çerçeve vardı…
İktidara gelmek ne kadar olağansa, iktidardan “gitmek” de bir okadar olağandı…
Kimse kimseye “insan üstü”, “doğa üstü” vasıflar yükleyip, devletin “temel direği” muamelesi yapmıyordu.
Yönetenler seçimlerden önce diğer siyasi rakipleriyle televizyonlarda tartışma programlarına çıkıyor, gazetecilerinin sorularını yanıtlıyorlardır.
O zamanlar sistemle oynamak biraz zordu. Bir sistem vardı ve gidiyordu yani…
Ama dünyanın döndüğünü kabul edip de kendini bir noktaya sabitlersen, dünyadaki dönüşümü ıskalarsan, dünya jeopolitiğinin en önemli noktasında, müthiş coğrafyaya, son derece nitelikli insan kaynağına ve Atatürk gibi bir lidere sahip ülkede, ilerici, “çağdaş dinamiği” içselleştirmiş kocaman bir ülkede iç dinamikleri asla tutamazsın…
Dış etkilere açık bir hale geliverirsin…
Kültürel mozaiğimiz başta olmak üzere yönetsel, sosyal, kültürel, ticari, ekonomik, askeri, toplumsal vs faylarda değişime karşı biriken enerji, değişen dünya dinamikleri ve dış güçlerin katkısı, iç güçlerin yardımıyla birleşip bu fayları harekete geçirdi ve çok iyi etüt edilmiş planlanmış süper bir çalkantının içinde bulduk kendimizi…
Sistemin tüm kılcallarına nüfus edilişmiş yeni durum.
Bir sonraki yazıda daha da detaya gireriz.
Dünkü yazımda, “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar” tartışmasına ışık tutmuştum…
Geçmiş yönetimler bugünkü iktidarı doğurdu ve,
Gelinen noktada bu iktidarın bugünkü durumu da yeni bir iktidarın habercisi gibi, havai fişekleri fırlatıyor gökyüzüne…
Muhalefet birikiyor…
Biriken muhalefetin sinirleri bozuluyor, bunu görüyoruz…
Biriken, sinirleri bozuk muhalefet “iktidar kuzulayacak”kaçınılmaz…
Tek korkum, büyük beklentilerle, düğünle, halayla, çiçekle, lohusa şerbetiyle beklediğimiz, “doğuma şahitlik” etmek için sabırsızlandığımız “doğa üstü” müthiş farkındalıklı sürecin sonunda,
Düşünsenize, bebeğin odasını, giyeceği elbiseleri, patiğini, biberonunu, belki beşiğini hazırlamışsınız…
Doğum ex…
Toplum olarak böyle tuhaflıklarımız çok vardır…
Ben ben ben…
Ama bu halk, kendisinde böylesine umut yaratan, vaatleri peşi peşine sıralayan siyasetin “umutları sınıflayacak”, “kutsal ittifakı parçalayacak” her türlü harekete, buna sebep olacak kişi veya kişileri gıynaştırmayacağına ve yakaladığı anda da siyaseten dersini vereceğine çok eminim…
Atasözlerimiz müthiş…
“Eskiye rağbet” olmayacağı görülüyor, açık…
İktidar “şakşak”çıları, keskeniyor müstakbel iktidar koalisyonunun açıkladığı “iktidar” manifestosuna…
Ama keşiflemekten de geri durmuyor kalemleri marifetiyle…
İktidara yakın medyadan karşı bombalama başladı…
Aynı anda kendi sahasına düşen “muhalif manifestosunu”, “kızgın muhalefetin” yayınladığı “koalisyon programındaki umutları”…
“Biz de yapıyoruz”, “hatta yaptık”, “yapmaktayız”, “uçuyoruz”, “kaçıyoruz”, “en iyi biz yaparız”…
Cek, cak, mış, miş…
Babacan; “biz AKP’de aynı çalışmayı 160 madde kapsamında yapmış toplumdan da büyük ilgi görmüştük, iş başına geldiğimizde ne yapacağımızı biliyorduk…” diyor…
Peki, bu çalışmalar neden yapılır? Eksikleri belirlemek, bunlara çözüm getirmek için değil mi?
Vay ki ne vay..
AKP’yi, halkın geçmişten biriktirdiği 160 madde iktidara getirmiş…
Bugün, AKP iktidarında halkın biriktirdiği 2600 maddelik kocaman bir sorunsal var karşımızda…
Buna ne demek lazım?
Ah ah, bebek hep bebek, çocuk hep çocuk kalmıyor, büyüyor, gelişiyor, insanlar, toplumlar somut gerçeklere yaşadığı duruma bakıyor, kendi üstünden geçinenleri, siyaset tüccarlarını görüyor… İnsanlar, toplum hep umutla, masalla beslenmez, beslenemez. Artık çayla, çorbayla, günlük yardımla, uzayla, fezayla, arzın merkezini zapt etmehikayeleriyle insanlar doymuyor…
Reel gelişmelere, elindeki somut çıktılara bakıyor…
Uluslar, millet dinamik, sürekli değişim içinde…
Toplumlar bu beklentilerine “masal” ile değil, “ufku açan” plan, proje ve nitelikli insan kaynağı ile ulaşmayı istiyor…
Ailesine, kendisine, çocuğuna güvence, gelecek, aş, iş, umut, huzur, refah ve zenginlik istiyor…
İçeride diklenip, dışarıda eğnezlenenleri görüyor…
Küçülen ekmeğini, kaybolan demokrasiyi, yok olan hukuku, alın teri dökmeden zenginleşenleri, siyaseti rant için yapanları, adam kayırmaları, açlığı, işsizliği, umutsuzluğu, kaybettiği sağlığını…
Bu “millet masası” herşeyden önce, ulusun sağlığına ve tabii ki ülkemin demokrasisine “cuk oturacak”…
Çorum yöresinde meşhur sözdür; “gırıklanmak…”…
Suyu bekliyoruz…
Umutları yeşertmek,
Umutları yaşatmak için.
Gelecek için…